1 Mart 2014 Cumartesi

Ev Tekstili Sektörü 2

Ev tekstili sektörü geniş bir alanda ürünler veriyor. Yatak tekstili, banyo ve mutfak tekstili, havlular ve bornozlar, masa örtüleri, döşemelik kumaşlar, perdeler, halılar ve diğer ev tekstil ürünleri sektörün kapsamında. Dolayısıyla ev tekstili ürünlerinin tamamını veya bir kısmını tüketicilere sunan satış noktası sayısı oldukça fazla. Tahminlerime göre sektörün 10 bine yakın satış noktası var. 20 milyon haneye sahip ülkemizde, 2013 yılında 650 bin çift evlendi, 1,2 milyon ev satıldı ve 2 milyon taşınma gerçekleşti. Tüm bunlar ev tekstili tüketiminin odak noktasını oluşturuyor. Ev tekstilinde yenileme süresi de her geçen yıla azalıyor. Ayrıca hanelerdeki ev tekstili ürünü sayısı da artıyor. Talep böyle canlı olunca da ev tekstilindeki üretici sayımız da oldukça fazla. Sadece iç pazara değil, dış pazarlara da üretim yapıyor ev tekstili firmalarımız. Yalnız güçlü ve kalıcı marka yaratma konusunda hala zayıfız. Markalarımızın çoğu içte de dışta da şimdilik fiyat rekabetiyle ilerliyor.

2013 yılında Türkiye’de ev tekstilinde iç pazarın büyüklüğü perakende fiyatlarıyla 2,5 milyar dolar seviyesinde olduğu tahmin ediliyor. Bunun yaklaşık %90’ı yerli üreticiler tarafından, %10’u ithalatla karşılandığı söyleniyor. Yerli üreticilerimizin ihracatı ise 2 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmiş.

Yukarıda verdiğim rakamlara internette yaptığım kısa bir sörf sonrasında sentez yaparak ulaştım. Eğer rakamları birebir doğru olarak kabul edersek satış noktası başına yıllık 500 bin TL’lik bir ciro söz konusu olduğunu görürüz. Elbette bu ortalama bir değerdir. Yoksa sadece ev tekstili satan büyükçe bir mağaza elbette yılda 2 milyon TL’nin üzerinde ciro yapabilir. Aynı şekilde mağazasının sadece bir köşesinde ev tekstiline yer veren bir mağaza bu alanda yılda 50 bin TL ciroya bile ulaşamayabilir.

10-15 yıl önce “sadece ev tekstili ürünleri satan” mağazaların %100’e yakını esnaflara aitken, kişi başı gelirin artması, beğenilerin farklılaşması, marka tüketme isteğinin yaygınlaşması gibi nedenlerden dolayı günümüzde bu esnafların %20’sinin bir markanın şemsiyesi altında (franchise veya münhasır bayi olarak) faaliyet göstermeye başladığını görüyoruz. Ayrıca üretici firmalar da markalaşmaya önem verip kendi mağazalar zincirini açmaya başladılar. Önce caddelerde mağazalaşan ev tekstilcilerimizi şimdilerde sıkça AVM’lerde görmeye başladık. Linens, Özdilek, Sarev, English Home, Madam Coco, Chakra gibi markaların şık mağazaları tüketiciler tarafından oldukça ilgi görüyor. Şu anda “sadece” ev tekstili satılan noktaların %40’a yakını bir markalı mağazalar zincirinin parçası. Bir de departman store (bölümlü mağazacılık) kanalında oldukça başarılı ev tekstili köşeleri var ve buralardan da ciddi satışlar olmakta. TepeHome, Evkur, Boyner, Karaca, Mudo Concept, YKM’yi buna örnek verebiliriz. Büyük markalar da ev tekstiline yönelik girişimlerde bulunuyor. Bunlara en yaygın örnek ZaraHome. Anadolu’da çeyiz mağazası, alışveriş merkezi gibi adlarla anılan tekil departman store’lar da ev tekstilinin önemli bir perakende satış gücünü oluşturuyor. Mobilya markaları da mağazalarında ciddi oranda ev tekstili ürünleri satıyorlar.  Son zamanlarda internetteki e-ticaret sitelerinden de önemli miktarda perakende satışı olduğunu gözlemliyoruz. 2013 yılında internetten 100-150 milyon TL’lik perakende ev tekstili satışı gerçekleştiği tahmin ediliyor.

Sadece ev tekstili ürünleri satan esnafların işleri gün geçtikçe zorlaşıyor. Çünkü onların pazarına göz koymuş epey bir perakende kanalı var. Ev tekstiline yeni giren veya kendi markasıyla mağazalar zinciri oluşturma gücü olmayan firmalar için hala en etkili satış kanalı yine de bu esnafların mağazaları. Yani 100-200 metrekarelik mağazasında ev tekstili ürünleri satan esnaflar yılların getirdiği ticaret birikimiyle bölgelerinde önemli miktarda ev tekstili satışı yapıyorlar. Bu esnafları hedefleyerek oluşturulan bayilik ağı hala önemli bir satış kanalı firmalar için.

2013 yılındaki 5 milyar TL’lik ev tekstili pazarında en büyük payı %30 ile yatak tekstili aldığı söyleniyor. Ardından %26 ile halı/kilim, % 16 ile perde, %10 ile havlu ve bornoz dahil banyo/mutfak tekstili ve %18 ile diğer ev tekstili ürünleri geliyor.  
Ev tekstilinde Hindistan, Pakistan ve Çin ürünleri hem ihracatımızı hem de yerli üreticilerimizi bir süredir rahatsız ediyor. Ucuz iş gücü ve avantajlı hammadde alımlarıyla uzak doğu ülkelerinin ev tekstili sektörümüz üzerindeki baskısı sürekli olacaktır. Tasarıma, yenilikçiliğe ve marka yönetimine önem veren, satış kanallarını doğru kurgulayan markalarımızın ise sırtı hiç yere gelmeyecektir.


1 Şubat 2014 Cumartesi

Ev Mobilyası Sektörü 2

Son 10 yıldır ortalama yıllık %10 ila 15 arasında büyüyen mobilya sektörümüz böyle giderse 10 yıl içerisinde tekstil ve hazır giyim sektörünü yakalayıp geçecek bir hareketliliğe sahiptir.

2013 yılında mobilya sektörünün yurtiçi büyüklüğü perakendede 12 milyar USD, toptanda 8 milyar dolar olduğu tahmin edilmektedir. Bu büyüklükte ev mobilyalarının payı %50, mutfak ve banyo mobilyalarının payı %20, ofis mobilyalarının payı %25, ahşap kapıların payı %5 civarında olduğu tahmin edilmektedir.

2013 yılında mobilya sektörümüz yaklaşık 1 milyar dolarlık ithalat, yaklaşık 2,5 milyar dolarlık da ihracat gerçekleştirmiştir.

Türk mobilya sektörü içerisinde 30 bini üretici olmak üzere toplam 62 bin firma yer almakta ve sektörde 250 bini doğrudan, 500 bin kişi istihdam edilmektedir. 

Mobilya denince akla kuşkusuz ki ilk önce ev mobilyası gelmekte. Bu alanda ülkenin hemen her yerinde irili ufaklı üreticiler bulunmakta. Ev mobilyası alanında sektörün %60’ını markalı (bayi kanalıyla satış yapan) üreticiler, %40’ını kendi ürettiğini satan merdiven altı üreticiler (atölye/mağaza/marangoz) oluşturuyor. Markalı üreticiler gün geçtikçe hacimlerini ve kalitelerini artırıyorlar.

Genç nüfusun evlenmesi, her yıl oturuma açılan milyona yakın konutun olması, hayat standartlarının artmasıyla birlikte mobilya değiştirme ömrünün kısalması ve benzeri etkenler tüm markalı mobilyacılara yeterince talebin olmasını sağladı.  Masko ve Modoko gibi mobilya markalarıyla perakendecileri buluşturan organize pazarların sektöre katkısının çok olduğunu yıllardır gözlemliyoruz. İnegöllü mobilyacılar da şimdi Masko/Modoko gibi bir merkez yapıyorlarmış. Üstelik AVM formatında olacakmış. Çok güzel bir proje. Böyle merkezlerin Ankara, İzmir ve Kayseri’de de açılması gerekir. Yurt içinde mobilya perakendecilerine mal vermenin yanı sıra münhasır bayiler oluşturma konusunda da epey bir gelişme var sektörde. Markalı mağazaların sayısı gün geçtikçe artıyor. Özellikle KOBİ düzeyindeki markaların mağazalaşmaya başlaması çok güzel bir gelişme.  Mobilyacılarımız ihracatın da tadını almış durumda. Yurtiçindeki talebi iyi değerlendiren markalar yurtdışına da odaklanmış. Çoğunlukla ihracat, ama bazıları tabelalı bayilik de veriyor. Nakliyesi havaleli ve zor olan bir alanda yurt dışına satış yapmak önemli bir başarı. Üstelik mobilya ihracatı her sene %20’nin üzerinde artıyormuş. Anlayacağınız mobilyacılarımız harikalar yaratıyorlar.  

Türkiye mobilya ülkesi mi oluyor?
Ocak ayın son günleri ile Şubat ayının ilk günlerine denk gelen İstanbul Mobilya (İSMOB) Fuarı’nı 2 gün süreyle gezdim. Şimdiye kadar ziyaret etiğim fuarların katılımcı ve ziyaretçi açısından en büyüklerinden birinin İSMOB olduğunu söyleyebilirim. Öyle ki fuarın ikinci günü (Çarşamba) sabah 10:30’da CNR fuar merkezine gittiğimde otomobilimi park edecek yeri 20 dakikada anca buldum. Perşembe günü ise şanslıydım (!), park yeri bulmam 10-15 dakika sürdü. Ziyaretçiler için park yeri bulmak zor belki ama, mobilyacılarımız için de fuarda stant alanı bulmak zor olmuş. Mobilyacılarımızın yer bulmak için birbiriyle savaştığı bu fuarın alanı geçen seneye göre %25 büyütülmüş ve 60 bin metrekareye 400 katılımcı firma stant açmış. Buna rağmen stant bulamayan önemli firmalar varmış. Önümüzdeki sene fuara CNR’ın yan tarafındaki İDTM’nin fuar alanını da katarak %50 daha büyümeyi öngörüyorlar. Fuarın o kadar çok ziyaretçisi var ki anlatmak mümkün değil. Kalabalıktan başınız dönüyor. Hafta içi olduğu için ziyaretçilerin çoğu mobilya perakendecileri ve yabancı tüccarlar idi. Bu kadar yabancıyı ülkemize getirtebilmek de ayrı bir başarı. Duyduğuma göre mobilyacılarımız bu fuarda yurtiçi ve yurtdışındaki bayilerinden 2014 siparişlerinin %60’ını toplayacaklarmış.

Birçok sektörde fuarlar ticari fırsatlar sunma değerini yitirirken İSMOB’un böyle canlı olması çok sevindirici. Bu fuarın bir 10 yıl daha canlılığını koruyacağı kesin.

Mobilya sektörümüz devletçe desteklenir ve mobilya markalarımız bugünkü hızlarıyla büyümeye devam ederken kurumsallaşmaya, tasarıma, mağazalaşmaya ve markalaşmaya gereken yatırımları yaparlarsa, İsviçre denince nasıl akla saatleri ve çikolataları geliyorsa, Türkiye de 10 yıl içinde mobilya ile adını yan yana getirebilir.

Öyle görünüyor ki mobilya sanayimiz stratejik sektörlerimizden birisi olacak. Birçok sektörde pazarımızı gelişmekte olan ülkelere kaptırabiliriz belki ama mobilya gibi ustalık ve tasarım gerektiren bir alanda başarılı olursak uzun yıllar bu sektör ülkemize çok kazandırır. İthal girdisi yok denecek kadar az olan mobilya sektöründe firmalarımız da inanılmaz güzel tasarımlara ve marka oluşumlarına imza atıyorlar. Fuarda gördüğüm ve adını dahi duymadığım ama koleksiyonlarıyla ve sunumlarıyla başarıyı yakalamış onlarca firma görmekten son derece gurur duydum.

Mobilya sektörümüz firmalara öyle fırsatlar sunuyor ki, oyunu iyi oynayan bir marka 5-6 yıl gibi kısa bir sürede liderler arasına girebilir. Buna en güzel örnek Doğtaş. İki binli yılların başlarında ilk 10 marka arasında bile değilken, şimdi en büyük 3 mobilya markamızdan biri olmayı başardılar. Üstelik Biga (Çanakkale) gibi mobilyacıların ve mobilya yan sanayinin yoğun olmadığı bir bölgede üretim yaparak bu noktaya geldiler.   

Mobilya firmalarımızdan bazılarının segmentasyonun ve konumlandırmanın farkına varmış olmaları da güzel. Her şeyi üretmek yerine bazı alanlarda uzmanlaşmaya, herkese satmaya çalışmak yerine belli bir hedef kitleye ulaşmaya, yüzlerce model sunmak yerine sınırlı sayıda kaliteli koleksiyon oluşturmaya,  tüm beğenilere hitap etmek yerine belli bir beğeniye odaklanmaya başlamış olmaları çok güzel bir gelişme. Bu stratejileri sayesinde kolay müşteri bulabildikleri ve karlı çalışabildikleri belli oluyor. (Hep söylediğim gibi 100 milyon cironun üzerine çıkıp 1 milyon TL kar üretmektense, 25-30 milyon TL cirolarda kalıp 5 milyon TL kar elde etmek daha tatlıdır. Eğer karlılık oranınızı kaybetmeyecekseniz büyüyün derim. Kaybetme riskiniz varsa büyümenin vereceği eziyetlere hiç katlanmayın derim.)

Fuarda ilgimi çeken bazı markaları anmadan edemeyeceğim.
·         Popüler marka olmalarına rağmen Kelebek Mobilya’nın, Tepe Home’un, Enza Home’un ve Alfemo’nun tutarlı, yenilikçi ve modern çizgisi,
·         Nills, Vanessa ve Fuga gibi markaların İtalyan mobilyalarıyla yarışacak koleksiyonları,
·         Sadece sehpaya odaklanan Togostyle ve televizyon ünitelerinde uzmanlaşan Ünite gibi markaların ulaştığı başarı,
·         Sadece tek bir temaya odaklanan Coastal Homes gibi markaların gördüğü ilgi,
·         Yatak denince akla gelen Yataş’tan algısal liderliği alan Yatsan’un ulaştığı uzmanlık,
·         Hayranlık uyandıran kaliteleri ve işçilikleriyle klasik mobilyacılarımız,
·         ve elbette ilçelerine haklı olarak “mobilyanın başkenti” dedirten İnegöllü mobilya markalarımız taktire şayandılar.

İstikbal, Bellona ve Mondi markalarıyla mobilya sektörünün devi Boydak grubunun hala markalarını birbirinden farklılaştıramamış olmasını garipsiyorum. Tüm markaları resmen aynı hedef kitleye hitap ediyor. Demek ki şu ana kadar böyle bir ihtiyaçları oluşmamış. Bu 3 markasını segmentasyonlarıyla, konumlandırmalarıyla ve temalarıyla birbirinden farklı hale getirebilseydi mobilya sektörü daha fazla konsolide olur ve bu kadar üretici olmazdı. Her bir markasının cirosu da bugünkünün 2-3 katı olurdu. Ayrıca Boydak grubu (bundan 8 yıl önce önerdiğim gibi) küçük ev aletlerinde Raks, beyaz eşyada Teba, elektronikte Grundig, mutfak eşyalarında Emsan markalarını alıp Evkur tarzı bir departman store açmalıydı. Böylece bayilerine daha fazla müşteri çekip, daha fazla kazandırabilirlerdi. Ama bu fırsatı sanırım kaçırdılar.

Fuarı etraflıca gezince fark ettim ki; mobilya firmalarımızın en büyük problemi marka ismi ve logoları. Tasarımla uğraşan insanların bu konudaki zayıflıkları utanılacak cinsten. Örneğin klasik mobilyada çok güzel ürünler veren, Avrupa’daki kraliyet ailelerine mobilya satabilecek kadar işlemeli mobilyalara sahip bir markanın adı Spor Mobilya. Klasik mobilyaya neden sportif bir ad vermeyi uygun gördüler acaba? Bir başka örnek de Weltew Mobilya (Veltev olarak okuyacaksınız)Bana öyle geliyor ki, önce adlarını Meltem Mobilya yaptılar. Sonra marka tescili almaya kalktıklarında baktılar ki bu isim başka bir firma tarafından alınmış, isim değiştirmek yerine “M” harflerini ters yüz yaptılar, oldu sana Weltew Mobilya. (Umarım ben yanılıyorumdur) Weltew kelimesinin söylemek de zor, anlamak da. Herhalde bir müddet sonra değiştirirler.  Teleset, Montel, TechDesign gibi mobilyadan daha çok teknoloji markasını andıran isimler de hiç olmamış. Umarım zararın neresinden dönersen kardır deyip, adlarını değiştirirler. Logo felaketlerine örnek olarak Gala Mobilyayı verebilirim.  40’tan fazla ülkeye ihracat yapan, model zenginliği olan başarılı bir İnegöl firması Gala Mobilya. İsmi de güzel. Ama logosunu ilkokul çocuğuna yaptırmışlar sanki. Sadece Gala değil, birçok mobilya markasının logosu tam bir felaket. Umarım gelecek yılın fuarında logolarda olumlu değişimler olur. En güzel logolar Nills ve Togostyle’a aitti doğrusu. Emeği geçen ajansları tebrik ederim.

Fuarda gördüğüm bir çok markada isim ve logo falsosu vardı. İsim koyma ve logo seçme konusunda yaşanan handikabın nereden geldiğini biliyorum. Mobilyacılarımız isim bulmak ve logo yaptırmak için paraya kıyamıyorlar anlaşılan. İsmi de kendileri koyuyor, logoyu da kendileri yapıyor. Çünkü ismi ve logoyu kendi mobilyaları kadar kıymetli bulmuyorlar. Halbuki isim bulmayı ve logo yapmayı uzmanına bıraksalar harcayacakları para sattıkları iki koltuk takımı kadar etmeyecek. Neyse, sektör bunları da öğrenecek elbet. 

Mobilya markalarımız şimdi kurumsallaşma, verimlilik, tasarım, markalama, lojistik, mağazalaşma ve tanıtım gibi konulara eğilmeli. Kazandıklarını bu alana yatırırlarsa son 10 yılda olduğundan daha fazla büyürler. Sektörün dernekleri ve devlet kurumları da mobilya firmalarımızı bu konuda eğitmeli ve teşviklendirmelidir. Bunlar yapılırsa mobilya sektörünün 10 yılda 15 milyar dolar İhracata ulaşması oldukça kolay olacaktır.


Türkiye’nin lokomotif sektörü olmaya doğru hızla adım atan mobilya sektörünün kahramanlarını kutluyorum.