1 Ağustos 2007 Çarşamba

Ev Mobilyası Sektörü


·         Türkiye’den dünya markası olabilecek bir mobilya markası çıkar mı?
·         Dünya markaları Türkiye pazarına girer mi? Girerse ne kadar pazar payı elde ederler?

Bunlar, mobilya sektörümüz için önemli sorular. Cevaplanması gereken sorular. Mobilya sektörümüzü yakından takip ettiğim için bu sorulara cevaplar üretmeye çalışacağım.

Ama önce bize ışık tutacak bazı temel verilere bakalım;
         Türkiye, dünyada önemli bir mobilya üreticisidir. 2007 yılında iç pazar büyüklüğü 7 milyar dolara, ihracatı ise 1 milyar dolara yaklaşacaktır. Mobilya ithalatımızın ise 750 milyon dolara yaklaşması beklenmektedir.
         Türkiye’de kişi başı mobilya tüketimimiz 90 $ civarındadır. Bu rakam 10 yıl içerisinde, şu anda Avrupa ülkeleri ortalaması olan 280 dolara yaklaşacaktır.
         Türk mobilya sektöründe irili ufaklı yaklaşık 65 bin üretici firma bulunmaktadır. Bu firmaların %20’sinin perakende noktası bulunmaktadır. Diğerleri sipariş usulü çalışmaktadır.
         Tüketicilerin mobilya alışverişi tercihi “Bağımsız Mobilyacılar”dan  “Reklamveren Mobilyacılar”a doğru hızla değişmektedir. 65 bin firmadan yaklaşık 600 tanesi reklamverendir.
         2004 yılında tüm mobilya satışlarının %30’unu Reklamveren Mobilyacılar gerçekleştirirken, 2008 senesinde %50’sini gerçekleştirmeleri beklenmektedir. Bu yıl (2007) satışların %40’ını (2.8 milyar dolar) reklamveren mobilyacıların yapması beklenmektedir. 

Mobilya tüketimine dair bazı veriler aşağıdaki gibidir;
         Mobilya satışları sırasıyla; evleneceklere, taşınacaklara ve yenileyeceklere yapılmaktadır.
         Mobilya alanların; %30’u AB,  %33’ü C1,  %16’sı C2, %21’i DE SES gruplarındandır.
         Mobilya alanların %58’i erkek, %42’si bayandır.
         Mobilya alanların %65’i evli, %29’u bekardır.
         Mobilya alışverişini;
        %18’ini 15-20 yaş aralığındakiler yapmaktadır.
        %14’ünü 21-24 yaş aralığındakiler yapmaktadır.
        %28’ini 25-34 yaş aralığındakiler yapmaktadır.
        %21’ini 35-44 yaş aralığındakiler yapmaktadır.
        %19’unu 45 yaş üstündekiler yapmaktadır.
         Mobilya alışverişinin %86’sı şehir merkezlerinden, %14’ü ilçelerden yapılmaktadır.
         Mobilya tüketiminin %40’ını koltuk ve kanepeler, %20’sini yatak odaları, %15’ini yemek odaları, %25’ini banyo, mutfak ve diğerleri oluşturmaktadır.
         Mobilya pazarını dinamik tutan etmenler, kullanıma açılan yeni konutlar, nikâhlar ve taşınmalardır.
        Her yıl ortalama 700.000 konut üretilmektedir.
        Her yıl yaklaşık 400-500 bin nikah kıyılmaktadır.
        Her yıl yaklaşık 1 milyon taşınma gerçekleşmektedir.
         Mobilya yenileme yaşı da tüketim için önemli bir etkendir. Bundan 10 sene önce mobilya yenileme yaşı 12 yılken bugün 6 yıla düşmüştür.
        A ve B SES gruplarında mobilya değiştirme süreleri 3 yıla kadar düşmektedir.
        C1 ve C2 SES gruplarında mobilya yenileme süresi 6 yıldır. Bu kesimde odalar zamanında parça parça eşyalarla döşendiği için estetikten yoksundur. Gelir seviyesinin artmasıyla birlikte bu SES gruplarındaki ev hanımları odalarını daha güzel hale getirmek için yenileme alışverişine başlamışlardır. Bu kesimler daha çok ekonomik mobilya markalarına yönelmektedirler.
        D ve E SES gruplarında mobilya yenileme süresi 10 yılın üzerindedir.  

Bu verilerden çıkarak rahatlıkla mobilya sektörümüzün konsolide olacağını söyleyebiliriz. Yani şirket sayısı azalacaktır. Küçük işletmeler kapanacak veya büyükleri tarafından yutulacaklardır. Zincir mağazalara sahip reklamveren markalar mağaza sayılarını ve cirolarını artıracaktır. Tüketiciler markalı mobilyalara yönelecektir. 

C1, C2, D ve E grupları markalı mobilya tüketmeye başlayacaklardır. Onlara yönelik marklar sürümden kazanacaklardır.

Genç nüfus ve tüketicilerin beğenilerindeki değişiklikler daha modern çizgilere sahip ürünlerin tüketiminde artışa neden olacaktır.

Yaptığım gözlemlere göre yerli mobilya markalarımızın, iç pazarda markalaşmanın ve pazarlamanın hakkını veremediklerini söyleyebilirim.  

Reklamveren her mobilya markası kitlesel konumlandırma yaparak ilerlemektedir. Bu “kapımız herkese açık, mobilyalarımız herkese uygun” tavrı kendilerine zarar vermekte (“olduğu gibi görünmek, göründüğü gibi olmak” konusunda da problemler yaşamakta) ve yurtdışına açılamamalarının başlıca sebebi olmaktadır. Yeni dönemde belli bir segmenti hedefleyen, markasını konumlayan ve hedeflerinde ısrarla ilerleyen markalar ciddi sıçramalar yakalayacaktır.

En büyük mobilya markalarımız bile bölgesel toptancılarla çalışmakta, onların iş ciddiyetleri ve planlarıyla bayilere inmektedirler. Yeni dönemde bu toptancıları devreden çıkaranlar, bayiye direkt inenler, bayilerini franchising mantığıyla yönetenler kazanacaktır.

Birden fazla markası olan firmalar yeni dönemde daha güçlü rekabet edebileceklerdir. Bunun için yapmaları gereken şey, markaları birbirlerinden farklılaştırmalarıdır. Hedef kitleleri, satış hedefleri, imajları, tasarımları, fiyatları, satış noktaları birbirinden farklı olmalıdırlar.
         Bir alanda üç tip marka segmenti vardır. Üst sınıf tüketiciler için Lüks Marka. Orta sınıf tüketiciler için Popüler Marka. Alt sınıf tüketiciler için Ekonomik Marka. Örnekler;
        LM :         Audi                Ariel                ……..              Westinghose
        PM :          VW                 Alo                  Ülker               Vestel            
        EM :         Skoda              ABC               Halk                Regal

Yeni dönemde tasarım önemli bir silah olacaktır. Özgün ve yenilikçi tasarıma sahip markalar öne çıkacaktır.

Yeni dönemde özellikli gruplara odaklanan markalar hayatta kalmayı ve karlı olmayı başarabileceklerdir.

Satış noktası çok önemlidir. Bir mağazanın satışı, mağazayı ziyaret edenlerin sayısıyla doğru orantılıdır. Bol çeşitliliği sergileyebilen, mağaza ortamı ferah, müşteriye yaklaşımı mükemmel olan satış noktalarının çok iyi iş yapacağı aşikardır.

Müşteri odaklı olabilen markalar ilk 10’a girecektir. Düzenli olarak tüketici araştırmaları yapan, müşteri ilişkileri konusunda sürekli iyileştirmeler yapan, müşteri şikayetlerini anında cevaplayan, satış sonrası servisi mükemmel işleyen firmalar kazanacaktır.

İç pazarda markalaşmanın ve pazarlamanın hakkını verebilen mobilya markaları Türkiye’deki teşkilatlarını yabancı ülkelerde de klonlayabilirlerse dünya markası olabilirler. Dikkat edin, ihracat demiyorum, Türkiye’deki yapının bir benzerinin yabancı ülkede de kurulmasından bahsediyorum. Yani montaj amaçlı fabrika, satış/pazarlama merkezi ve bayi teşkilatı.

Bunu yapabilmeleri için Türkiye’deki teşkilatlarını çok dinamik hale getirmeleri, intranet kullanarak bayileriyle entegre olmaları, dağıtım ve satış kanallarını üzerine almaları gerekmektedir.

Yabancı markaların Türkiye’de ne yapabilecekleri, konusuna gelecek olursak. İkea dışında dünya markası olabilmiş mobilya markasından bahsetmek zordur. Bunun başlıca sebebi her ülkenin kendine yetecek mobilya üretiminin iyi kötü olmasıdır. Ayrıca mobilya nakliyesi güç ve pahalı olan bir üründür. İkea mobilya alımını kolaylaştıran ve ucuzlatan bir sistem sunduğu için küreselleşebilmiştir.

Türkiye’ye butik ve lüks yabancı mobilya markaları girebilir ve karlı çalışabilirler. Ama niş bir alana hitap edecekleri için ciro volümleri yüksek olmayacaktır. Yani küçük Pazar paylarıyla yetineceklerdir. İkea dışında yabancı populer markaların Türkiye pazarında şansı olmadığını düşünüyorum. Çünkü çoğunluğu oluşturan orta direk tüketicilerimiz için uygun tasarımları ve fiyatları yoktur. Çin’den ciddi bir rakibin geleceğine de ihtimal vermiyorum. Zira yerli firmalarımızın kalitesini tutturabilecek düzeyde Çinli marka yoktur.

1 Haziran 2007 Cuma

Bilgisayar Markalarımız ve Rekabet


Geleceğin en dinamik sektörü olacağına inandığım Bilgasayar’da, pazarda olan veya pazara girmeyi planlayan yerli markalara nasıl ulusal marka olabilecekleri ve yabancı markalarla nasıl rekabet edebilecekleri konusunda, yerli bir markaya danışmanlık yapmış bir uzman olarak, düşüncelerimi ve önerilerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Yerli markaların en temel sorunları kalite yetersizliği, segmentasyon ve konumlandırma eksikliği, satış kanallarını iyi değerlendirememe ve pazarlama perspektifinden bakamamaktır.

Bahsettiğim handikapların nasıl aşılabileceğine dair cevaplarım aşağıdaki gibidir.

Kalite es geçilemez.

Türkiye’de ve de dünyada bilgisayar üretimiz montaj ağırlıklıdır. Hemen hemen hiçbir marka bilgisayar iç parçalarını kendisi üretmemektedir. Bilgisayar markası olmanız için parça üreticisi olmanız gerekmez. Bu perspektiften bakarsak, yerli markaların yabancı markalar karşısında herhangi bir dez avantajı olmadığını görürüz.

Çok büyük know-how gerektirmeyen bilgisayar üretiminde toplam kalite standartlarını yakalayabilirseniz yabancı rakiplerle yarışabilecek bilgisayarlar üretebilirsiniz.

Yerli markalar, genellikle yabancı markaların ve/veya bilgisayar parçalarının dağıtıcısı olan işletmeler tarafından yaratılmıştır. Hala parça dağıtıcılarının potansiyel rakip olduğunu söyleyebiliriz.

Türkiye’de yaklaşık 15 tane yabancı ve 25 tane de yerli bilgisayar markası var. Yerli ve yabancı markaların performanslarına dair bazı bilgiler vereyim;
·         2005 yılında, yabancı markaların masaüstü pazar payları %10’un altına gerilemiş durumda. Ama dizüstü ve sunucularda pazar lideri hala onlar.
·         2005 yılında, dizüstü bilgisayar satışlarının yaklaşık %80’ini yabancı markalar gerçekleştirdi.

Orta ve alt kesimlerin ulaşabileceği bilgisayarları yerli markalar piyasaya sunmaktadır ve sunmaya da devam edeceklerdir. Ama bu alanda kar marjının düşük olduğunu belirtmem gerek. Dünya markaları karlarından vazgeçmek istemeyecekleri için, yerli markalar, daha az karlı bilgisayarlardan daha çok satarak geçinebilirler. Zaten yerli markalarımız, bazı kalite standartlarından ödün verdikleri için maliyetleri de yabancılara göre düşüktür.

Yerli markalarımızın en büyük dez avantajı kalite ve müşteri memnuniyeti alanlarındaki eksiklikleridir. Birbiriyle uyumlu olmayan parçalardan oluşturdukları ve montajı sırasında kaliteli işçilik çıkarmadıkları bilgisayarlar çok çabuk problem çıkarabilmektedir. Tabii bir de ucuz parça seçimi var ki, en ölümcül hatalarıdır.

Yerli markaların aklında hep fiyat rekabeti olduğu için ucuz parça seçerler. Kısa ömürlü piller, çabuk arızalanan monitörler, ekran kartları, hatta klavyeler…

Yerli markalarımızın handikabı düşük miktarlardaki üretimleridir. En çok satan yerli markamız bile 150 bin adetlere ulaşamamıştır. Düşük üretim adetleri parça alımında yabancılar kadar iskonto alamamalarına neden olmaktadır. Bilgisayar parçalarını yabancı markalar kadar avantajlı fiyatlardan alabilmek için 1 milyon adetlik sipariş barajını aşmak gerekmektedir.

Montaj atölyeleri genelde apartman altlarıdır. Bilgisayar üretilen yerleri gördüğünüzde bu ne biçim teknoloji firması diyebilirsiniz. Atölyelerde çalışanların nitelikleri zayıftır. Hatta bazı bilgisayar markalarında “bilgisayar mühendisi” bulmanız bile imkânsızdır.

Bilgisayarlar test edilmeden piyasaya verilir. Satış sonrası kurulum ve bakım servisleri ise tam bir felakettir. Kibarlık nedir bilmeyen, müşteri perspektifinden bakamayan, yeteneksiz yetkili servislerin sorunlarınıza çözüm üretmesini beklemeniz hayalcilik olacaktır.

Yerli firmalar bayi ağlarının bir benzeri olarak “teknik servis” ağı da kurmalıdırlar. Bu ağdaki servisler bayilerden bağımsız olmalıdır ve para kazanabilmelidir. Küçük markalar bir araya gelerek ortak “teknik servis ağları” kurmalıdır.

Bilgisayar firmalarının çağrı merkezleri de çözüm üretmekten uzaktır. Eğitimsiz ve tecrübesiz elemanlar, sistemsiz bir çağrı merkezinden, doğal olarak, iyi hizmet verememektedir.

Yerli firmalarımızın en büyük problemi teknoloji alanında bilgi düzeyi düşük insan kaynaklarıdır. Düzenli eğitimlerle ve doğru istihdam politikalarıyla bu açık derhal kapatılmalıdır.

Yine de yerli firmalarımızın kalitelerini artırarak yabancılarla kıyasıya rekabet etmeye devam edeceklerini düşünüyorum. Masaüstü bilgisayarda yabancıların kaliteleri ve satış adetleri yakalanmış durumda. 5 sene içerisinde dizüstünde de aynı başarının yakalanması mucize olmayacaktır.

Tüketiciler homojen değildir.

Rekabet için en önemli silah kalite de değildir. Doğru segmentasyon ve konumlandırma yapmayan markaların şansı yoktur. Yerli markaların tek tip bir kasa ile herkese satmaya çalıştığını görüyoruz.

Segmantasyon tüketicileri anlamlı dilimlere ayırmaktır. Konumlandırma her bir dilimin ihtiyacına ve beklentilerine göre sunum yapmak demektir.

Tüketicilerinizi kamu kuruluşları, KOBİ’ler ve bireyler olarak dilimleyebilirsiniz. Ya da Çocuklar, gençler, orta yaşlılar ve yaşlılar olarak dilimleyebilirsiniz. Ya da zenginler, ortadirekler ve fakirler olarak dilimleyebilirsiniz. Ya da tasarıma düşkün olanlar, performansa düşkün olanlar, sadeliği sevenler olarak dilimleyebilirsiniz. Ya da dışadönükler, içedönükler, iddialılar, asiler, enerjikler, durgunlar olarak dilimleyebilirsiniz. Ya da öğretmenler, öğrenciler, memurlar, işçiler alarak dilimleyebilirsiniz. Ya da tüm bu dilimlemelerin karışımından daha tanımlı küçük hedef kitleler belirleyebilirsiniz. Bu dilimlerdeki insanların ortak ihtiyaçları, ortak beklentileri, ortak davranışları vardır. Her bir dilimdeki insanları iyi araştırmanız, tüketim alışkanlıklarını bilmeniz gerekir. Her bir dilime farklı seslenmeniz, onlara özel bilgisayarlar önermeniz gerekir.

Segmentasyon ve konumlandırmada iyi olan markalar büyüyecektir. Hem ulusal hem de uluslar arası oyuncu olacaklardır. Henüz Türkiye’de segmentasyon ve konumlandırma alanında sağlam ve bilinçli adımlar atan yerli markalar yoktur.

Yerli markalar hangi ana segmentlere odaklanmalı?
·         İlk defa bilgisayar alanların mı, yoksa yenilemek isteyenlerin mi markası olmalılar?
o   Türkiye’de 19 milyon haneden 10 milyonunun bilgisayar alma/kullanma potansiyeli var. 2006 Temmuz itibariyle yaklaşık 2,5 milyon hanede bilgisayar var. Yani 5 yıl içerisinde 7,5 milyon yeni haneye bilgisayar satılabilir. (Türkiye ekonomisinin gelişmesine, kişi başı gelirin artmasına ve bilgisayarların ucuzlamaya devam etmesine bağlı olara)
o   Ayrıca bu 5 yıl içerisinde yenileme amaçlı 2 milyon adet de bilgisayar satılacağına da kesin gözüyle bakılıyor.

·         Evlere mi, ofislere mi odaklanmalı?
o   Türkiye’de, özel ve kamu kuruluşlarında, beyaz yakalı çalışan sayısı yaklaşık 12 milyon. Özel ve kamu kurumlarında yaklaşık 5 milyon bilgisayar var. 5 yıl içerisinde bu kurumların yaklaşık 3,5 milyonu yenileme amaçlı olmak üzere 10 milyon bilgisayar alması bekleniyor.

·         Masaüstü mü, dizüstü mü üretmeliler?
o   Masaüstü ve dizüstü bilgisayar satışlarının 2009 yılında eşitlenmesi bekleniyor.

Hangi satış kanalları avantajlı?

Rekabet için bilgisayarın satılacağı noktalar da önemlidir. Yerli markalar sayısal bulunurluğa mı, ağırlıklı bulunurluğa mı yükleneceklerdir? Nasıl bir bulunurluk kombinasyonu çizeceklerdir? Bu sorulara üretecekleri cevapların kalitesi büyümelerine veya batmalarına neden olacaktır.

Türkiye’de bilgisayar satılan nokta sayısının 15 binin üzerinde olduğu bilinmektedir. Bu noktaların konseptleri birbirinden farklıdır. Bu noktalardan bazıları zaman içerisinde elenecektir. Lokasyonu, mağaza büyüklüğü ve atmosferi, ürün karması ve müşteri ilişkileri daha iyi olan noktalar ayakta olacaktır.

Satış noktaları ciro ve karlılıkta farklı fırsatlar sunmaktadır. Doğru satış kanalları karması ile gelir riski azaltılmalıdır.

Bilgisayar satılan noktaları/kanalları aşağıdaki tablodaki gibi sıralayabiliriz.

Tekno MarketlerTK
Bağımsız MağazalarBM
Bilgisayar Markalarının Proje Bazlı SatışlarıBMPBS
Proje Firmaları (Toptan Satış)PF
Bireysel ToplamacılarBT
Bilgisayar Markası ZincirleriBMZ
Beyaz Eşya MağazalarıBEM
Hiper MarketlerHM
Tekil ve Zincir Çeyiz MağazalarıTZÇM
Diğer Perakende NoktalarıDPN
E-MarketlerEM

2006 yılında bilgisayar satış noktalarının/kanallarının tahmini pazar paylarının aşağıdaki tablo gibi olduğunu söyleyebilirim.


Türkiye’de bilgisayar satan bağımsız nokta sayısı 5000 adet civarında. Buralara mal vermek daha karlı. Zincir mağazalara (Teknosa, Gold, Siemens…vb) mal vermek ise daha az karlı. Ama tüketiciye bir çok avantajı bir arada sunan zincir mağazaların (tekno-marketlerin) yaygınlığı ve satış grafiği hızla artıyor.

Kurumlara satış yapmak da önemli bir gelir kalemidir. Bu alana özel ekipler kuran ve stratejiler geliştiren markalar (karlılıkları az da olsa) sürümden kazanacaklar ve bilinirlik elde edeceklerdir.

Yerli markalara kendi mağazalarını açmalarını hiç tavsiye etmiyorum. İçinde yeterince ürün ve marka bulunmayan mağazaların hayatta kalma şansı yoktur. Reklam amaçlı olarak alışveriş merkezlerinde açabilirler. Tabi zarar etmeyi göze almaları gerekir.

Farklı mağaza zincirleriyle işbirliği yapmak önemli bir satış kanalı olacaktır. Örneğin, Migroslarda satmak, İstikbal bayilerinde satmak, Bosch bayilerinde satmak…

Çeyiz mağazaları da (Evkur gibi) önemli bir satış kanalıdır. Buralarda bulunmak da cirosal avantajlar sağlayacaktır.

Alternatif satış kanallarının geleceği de parlaktır. İnternetten satış, doğrudan satış, katalogla satış, telefonla satış…vb

2010 yılında bilgisayar satış noktalarının/kanallarının tahmini pazar paylarının aşağıdaki tablodaki gibi olacağını söyleyebilirim.



Satış yapılanması nasıl olmalı?

Öncelikle bireylere yönelik satışlarda toptancıları devreden çıkarmalarını direkt perakendeciye mal vermelerini öneriyorum.

Online B2B ticareti yapmayan veya beceremeyen markalara hayat şansı tanımıyorum.

Türkiye’yi bölgelere ayıran, her bir bölgedeki portföye bir satış temsilcisi adayan markalar başarıyı yakalayacaktır. Tabi bu portföye birer kanal geliştirme elemanı ve finans elemanı da atanmalı ve bu elemanlar satış temsilcisiyle koordineli çalışmalıdır. Saha ne kadar çok ziyaret edilir, tanınır ve kontrol adlına alınırsa başarı o kadar yüksek olacaktır. (Not: birbirine yakın 5 il bir bölge/portföy olarak tanımlanmalıdır.)

Satış kanallarına özel konfigürasyonlar oluşturulmalıdır. Örneğin, zincir kanal için oluşturulan konfigürasyonlar diğer kanallara verilmemelidir.


Pazarlamanın hakkını veren var mı?

Yok. Çünkü hiçbirinin pazarlama departmanı yok. (Satış departmanına pazarlama departmanı diyen aklı evveller sakı itiraz etmesin) Doğal olarak pazarlamanın ne olduğunu da bilmiyorlar. Satış zannediyorlar. Bu konuda biraz kitap okuyanların pazarlamayı reklam yapmak zannettiklerini de maalesef biliyorum.

Tüketicilerin ne istediği araştırmalarla belirlenmelidir. Onların istekleri doğrultusunda üretim yapılmalıdır. Müşteri odaklı olmayan markalara şans tanımıyorum.

CRM programıyla kullanıcılarımız takip edilmelidir. Sizden 1 kere bilgisayar alanın daha sonra sizden 34 bilgisayar daha alabileceği unutulmamalıdır.

Ürün fiyatlandırmasında komponent ve işletme maliyetinin yanı sıra, tanıtım, teknik servis, garanti, zorunlu yedek parça stoku da hesaba katılmalıdır. Fiyat rekabeti sebebiyle konulan fiyatlar, hizmet kalitesine ve pazarlamaya ayrılacak sağlayacak bütçeleri yememelidir.

Pazarlama bölümünde kategorilerden sorumlu ürün yöneticileri olmalıdır. Görevleri;
  • Teknolojiyi, rakipleri, satış kanallarını, tüketimi ve tüketicileri takip ederek sorumlu oldukları kategorinin portföyünü belirlemek
  • “Ürün Yaşam Eğrisi”ne göre her ürünün üretim miktarını belirlemek ve satış performansını kontrol altında tutmak  (Ne yok satmalıyız, ne de stok tutmalıyız)
  • Satış ekibini ve satış noktalarını bilgilendirmek
olmalıdır.

İletişime yatırım yapmayan markalara şans tanımıyorum. İletişim sürekli ve tutarlı olmalıdır. TV reklamına bütçeler kısa gelebilir. Ama çok geniş iletişim alternatiflerinin olduğu unutulmamalıdır.

Hedefli, planlı ve ölçümlü çalışmayan markalara şans tanımıyorum. Nereye ulaşmak istediğini, satış hedeflerini belirleyen, gün gün, hafta hafta, ay ay yapacaklarını 1 yıl öncesinden belirleyen, performans kriterlerine ve hedeflerine göre ölçüm yapan firmalar  kazanacaktır. 

Dünya markası çıkar mı?

Çıkar. 5 yıl içerisinde bir yerli marka 1 milyon satış barajına yaklaşacaktır. Bu rakamın %70’i iç pazardan, %30’u dış pazarlardan elde edilecektir.

Çok yakında yerli markalarımıza ulusal çapta satıyor olmak yetmeyecektir. Yurt dışına da satış yapan firmalar rekabette öne geçeceklerdir.

1 milyon barajına ulaşan ve pazarlamaya önem veren yerli markanın dünya markası olması zor olmayacaktır.

Umarım sektördeki yerli markaların patronları ve pazarlama yöneticileri için aydınlatıcı bir yazı olmuştur. 

1 Mayıs 2007 Salı

Ev Tekstili Sektörü


Eve tekstili sektörümüz büyük bir gelişim ve değişim içerisindedir. Özellikle son dönemlerde yatırımlarla büyüme sürecini hızlandıran Türk Ev Tekstili Sektörü, markalaşma adına da hamlelerini hızlandırmıştır.

Sadece ev tekstili alanında uzmanlaşmış ve ürün sunan firma sayısı binin üzerindedir. Ayrıca eve yönelik üretim yapan birçok firma yan ürün olarak ev tekstili ürünleri de sunmaktadır. Mobilya firmaları özellikle yatak örtüsü alanında ürünler üreterek veya bulundurarak münhasır mağazalarında satmaktadır.

Ev tekstili tüketimini etkileyen faktörler; yenileme isteği, evlilikler, taşınmalar, göçler ve yeni konutlardır. Türkiye ve halkı her bakımdan gelişmektedir. Araştırmalar göstermiştir ki; eğitim, zevk, kentleşme ve gelir düzeyi arttıkça insanlar hem daha çok ev tekstili ürünü tüketmektedir, hem de yenileme dönemlerini kısaltmaktadırlar. Bir araştırmaya göre ev tekstili yenileme süresi; 2000 yılında 9 yıl iken 2006 yılında 6 yıla inmiştir. Türkiye’de 2006 yılında yaklaşık 500 bin nikah kıyılmış, 1 milyon taşınma gerçekleşmiş ve 700 bin yeni konut oturuma açılmıştır. 2010 yılında 650 bin nikah, 1,5 milyon taşınma ve 1 milyon yeni konut üretimi beklenmektedir. Ülkemizdeki nüfus yapısını, kentlere göç trendini, konut açığını ve Mortgage sistemini göz önüne alan uzmanlar 2007, 2008, 2009 ve 2010 yıllarında en az toplam 5 milyon yeni konutun üretileceğini beklemektedirler.

Ev tekstilinde moda her sene değişen bir özellik göstermemektedir. Trendler 3-4 yılda bir değişmektedir. Bu dönem, perde ve mobilya gibi ürünlerde daha uzun süre alabilmektedir. Ev tekstilinde nihai hedef kitle bayanlardır. Bu yüzden üretici firmalar bayanlara yönelik tanıtım ve reklam yapmaktadır.

Ev tekstili ürünleri şunlardır;
·         Perde
·         Yatak Örtüleri/Nevresim
·         Masa Örtüleri
·         Döşemelik kumaş
·         Havlular
·         Banyo ve Mutfak tekstili
·         Ev için kullanılan diğer tekstil ürünleri

KGM firmasının 2005  ve 2006 yıllarına dair, ev tekstili tüketimine dair yaptırdığı araştırmada ürün gruplarının oranları aşağıdaki gibi tespit edilmiştir.



Türkiye’de ev tekstili pazarı 2005 yılında 2004 yılına göre ciro bazında %16’lık bir büyüme kaydederek 1 milyar dolarlık büyüklüğe ulaşmıştır (Perde: 185 milyon dolar). Yeni konut arzının ve talebinin artmasıyla 2006’daki iç pazar büyüklüğü %50 büyüyerek 1,5 milyar dolara ulaştı (Perde: 220 milyon dolar). 2007 yılında ev tekstili pazarının %33 büyümesi beklenmektedir.

2007 yılında Türk tüketicilerinin 20 milyar dolarlık ev eşyası harcaması yapması beklenmektedir.
·         Mobilya                              % 20
·         Beyaz eşya                        % 20
·         Elektronik eşya                       % 15
·         Küçük ev aletleri             % 1
·         Ev tekstili                            % 10
o   Yatak odası ürünleri       % 4
o   Halı                                       % 3
o   Perde                                  % 1,5
o   Diğer                                    % 1,5
·         Diğer                                    % 29

Uzmanlar, 2010 yılında ev tekstili sektörünün 3 milyar dolarlık büyüklüğe ulaşacağını tahmin ediyor. Bu cironun 1,5 milyar dolarını zincir mağaza markalarının yapacağı tahmin ediliyor. 2010 yılında iç pazarda perde satışlarının 300 milyon dolar büyüklüğe ulaşması bekleniyor. Bu cironun 200 milyon doları marka mağazalar tarafından yapılacağı tahmin ediliyor.

Tüketicilerin ev tekstili alışverişi tercihi Bağımsız Mefruşat Mağazalarından, Markalı Mefruşat Mağazalarına doğru hızla değişmektedir. 2005 yılında ev tekstili alışverişinin %70’i esnaf tipi mağazalardan yapılırken, bu oran 2010 yılında %50’ye düşecektir. Daha sonraki yıllarda da ağırlıklı olarak markaların zincir mağazalarından yapılacaktır. Ayrıca atölye tipi ev tekstili üreticileri pazarlarını büyük rakiplerine kaptıracaklardır 2010’da bugünkünden daha az üretici, daha az marka ve daha az bağımsız mefruşat mağazası kalacaktır.

Tüketiciler tek bir noktada tüm alışverişlerini yapıp bitirmek eğilimindedirler. Mağaza mağaza dolaşmaktansa bir mağazadan tüm ev tekstili ihtiyacını gidermek istemektedirler. Bu durum markalı mağaza zincirlerinin tercih edilirliğini artırmaktadır.

Ev Tekstili İhracatımız
Türkiye, ev tekstili alanında dünyadaki önemli üreticilerden biridir. Sadece yurtiçi ile sınırlı kalmayıp, yurtdışında da yatırımlara gidilmesi, ev tekstili sektöründe son dönemde en dikkat çekici noktalardan biridir. Üretim ve ihracat faaliyetlerini de her geçen yıl artıran sektör, dış pazarlarda da rekabet edebilmektedir.

Türkiye'nin ev tekstili ihracatımız dış ticaretin önemli bir kalemini oluşturmaktadır.
·         2004 yılında 1.5 milyar dolar,
·         2005 yılında 2.2 milyar dolar 
·         2006 yılında 3 milyar dolar

Yıllık ihracat değeri 3 milyar $’ı aşan ev tekstili sektöründe en önemli beklenti, ABD ve AB’nin Çin’e uyguladığı kotalarda yapacağı değişikliklerdir. Markalaşma ve yeni pazar arayışlarının hızlanmasıyla sektörün önümüzdeki 5-6 yıllık süreçte ihracatını 10 milyar dolara taşıyabileceği öngörülmektedir.